Teknoloji

Wanderstop – Erken Erişim İnceleme

Pandemi başlayıp de hep beraber eve kapandığımızdan beri oyun oynamak dışında çok az şey yaptım. Pandemi biteli yıllar oldu; herkes temiz havaya, günlük rutinine, sosyalleşmeye geri döndü. Eve kapanıp başka yapacak şey bulamayanlar oyun oynamayı da normal seviyelere geri düşürdü. Ben o herkesten olamadım, daha fazla daha da fazla oyun oynamaya devam ettim. İlk başta zamanın ne kadar hızlı geçmeye başladığını fark etmekten kaynaklanan bir korku sardı içimi. Sonra oyun oynamadığımda da aynı hızda, hatta belki daha bile hızlı geçtiğinin, sıkılarak bile onu yavaşlatamadığımın stresli farkındalığı peyda oldu. Bir noktada kendimi en azından zamanımla ne yapabildiğimi (takıntılı bir şekilde liste çıkararak) sayabildiğim için el mahkûm oyun oynamaya döndüğüm bir hapishanede buldum. Hâlâ yeteri kadar şey yapamadığımı düşündüğüm noktada arkaya Youtube videosu ve podcast açmalar başladı. Aynı anda kaç şeyle uğraşırsam uğraşayım, duyularımın bütün gözeneklerinden ne kadar veri emersem emeyim, zihnimin arka tarafında “Yeterli değil!” diyen bir ses var çünkü. O ses yüzünden sahil kenarında oturup denizi seyredebilmeyi, dalgaları, martıları ve insanları dinleyebilmeyi başaramıyorum. Tenimi okşasın diye karşısına dikeldiğim rüzgârı hissedemiyorum. Ne zaman biraz durup içinde bulunduğum dünyayı fark etmeye çalışsam “Sırada ne var?” diye soruyor. Wanderstop tam olarak ben ve benim gibilerin zihninin gerisindeki bu sesle alakalı bir oyun.

Limonumu unutma başka ihsan istemem

Kendini daima kılıç ustalarının en hızlısı, en güçlüsü, en maharetlisi olmaya zorlayan ve asla yenilmemiş olmakla övünen dövüşçü Alta, bir gün ilk defa yenilgiyi tadıyor. “Hatalarımdan ders çıkarır ve daha çok çalışırım. Eskisinden bile daha tecrübeli ve becerikli bir dövüşçü olur, zirveye yeniden çıkarım!” derken kazın ayağı öyle olmuyor. Zaferden çok yenilgi tatmaya başlayınca, umudunu onu o eski şanına yeniden kavuşturabileceğini düşündüğü ünlü bir kılıç öğretmenine bağlıyor. Mevzubahis kılıç ustasına giden yolda artık takatinin bittiğini fark eden, artık ne kılıcını taşıyacak ne de yol kat edecek gücü kaldığını fark eden Alta aşmaya çalıştığı ormanda bayılıp kalıyor. Uyandığındaysa kendini ormandaki bir açıklıkta, Wanderstop isimli bir çayhanede buluyor. Karşısında iriyarı, kel ve kibar Boro var. “Bir dur, bir dinlen. Gücünü topladığında yoluna devam edersin” diyor Boro. “O arada istersen sana çay yapmayı öğreteyim” diye de ekliyor. Hâlâ kılıcını kaldıracak gücü kendinden bulamadığını gören Alta, yapacak başka bir şey bulamadığı için gönülsüzce teklifi kabul ediyor.

Oyunun derdi bizi bir yolculuğa çıkarmak değil, dinlendirmek olduğu için Wanderstop’un hemen hemen tamamı, çayhanenin de içinde bulunduğu açıklıkta geçiyor. Bu açıdan da tek mekân dizilere benziyor diyebiliriz. Dinlenme faslımıza başlar başlamaz Boro’dan oyunun birincil mekanikleri olan çay yapımıyla bahçıvanlığı öğreniyoruz. Çay yapımı gayet basit: Dükkân çevresindeki çay bitkilerinden topladığımız yaprakları kurutup, ısıttığımız suya atıyor, sonra da çiçekli böcekli koskocaman çay makinemizin musluğuna fincanı dayayıveriyoruz. Ancak işi (ve de kelimenin tam anlamıyla çayı) renklendiren nokta bahçıvanlık da yaparak yetiştirdiğimiz meyvelerle o çaya aroma katmakta. Wanderstop terapi gibi bir oyun olmayı görev edindiğinden, farklı renkte tohumları birleştirerek yarattığımız ağaçlardan topladıklarımız köşe başındaki manavdan alacağımız meyveler değil. Chip Chip, Waypur Sprouth, Weyling Fruit gibi isimleri var. Kimisinin tadı çocuklukta kahvaltıda en çok yenen şey gibi, ötekisi en yakın arkadaşla tanışılan günü hatırlatıyor, bir başkası hiç tecrübe edilmemiş bir şeyin nostaljisini yaşatıyor…

Oyunun yalın anlatım tekniği de yetiştirdiğimiz meyvelerle müşterilerinin siparişine göre yaptığımız o rengarenk çayları bir araç olarak kullanıyor. Müşterilerin bir fincan içip doydukları çaylar daima artıyor ve bir bardak da kendinize koyup bir köşeye oturursanız, Alta yudum yudum geçmişini hatırlayıp bize anlatıyor. Wanderstop’un esprisi, Alta’yı, ortak emeğinizi ona tattırdığınızda anlatmasında. Oyunun anlatısından maksimum verimi bir sonraki müşteriye geçerken arkanızdan atlı kovalıyormuş gibi davranmazsanız, bir sonraki işe, göreve, meşgaleye koşmazsanız alıyorsunuz. Oyun da bu konuda sizi hiç acele ettirmiyor. Çayınız asla soğumuyor, malzemeleri bulup suya atmakta bir süre sınırınız yok, spesifik bir siparişi nasıl halledeceğinizi bilmiyorsanız dükkandaki bir kitaptan sorularınızın cevabını alabiliyorsunuz.

Müşterilerin de aynı şekilde acelesi yok, zira Wanderstop’a yolu düşen hiç kimsenin çayını içmekte acelesi yok. Hepsi kendi takıntılarını da yanında getiren, kimisi bazen oyunun o an anlatmak istediğin şeyin net bir tezahürü olan, kimisi de simgelediği şeyi muallakta bırakan ama her biri rengarenk birer karakter. Beraber fotoğraflarını çekerek oğlunu kendinden bıktıran ağır zırhlı şövalye, agresif bir kapitalist olmakla kafayı bozmuş seyyar satıcı teyze, “Bizde sadece çay var” dedikçe kahve istemeye devam eden karbon kopya takım elbiseli iş adamları, ne akla hizmetse o sıkıcı takım elbiselilere özenen başka boyuttan gelme ulvi varlık… İlginç siparişleriyle kafa kaşıtıp, Alta’yı kendileriyle sosyalleşmek durumunda bırakarak ona dinlenme çabasında eşlik edecek bu ilginç tiplemeler Wanderstop anlatısının öteki ayağı.

Çaycı Hüseyin bağırmayı kesse ve biraz kendi çayından içip rahatlasa keşke

Wanderstop hakkında daha da anlatacak pek bir şey yok çünkü oyun aslında bu kadar. Monotonluktaki huzuru ve o an içinde bulunduğunuz ortamla temas edebilmeyi, bunu yaparak kendinizi dinlendirebilmeyi, kendinizden beklentilerinizi kısa süreliğine bir kenara bırakabilmeyi işleyen bir oyun yapmış Ivy Road. Bundan mütevellit içini de bir amaç uğruna, bir ilerleme kaydetmek için veyahut bir karşılık görmek için değil keyfiniz öyle istediği için yapacağınız ufak ve tatlı angaryalarla bezemiş. Dopamini kısa aralıklarla ve düzenli olarak salgılatıp keyfi optimize etmeye odaklanarak eğlenceyi bir uyuşturucuya çevirmiş pek çok günümüz oyununa bir antitez ortaya çıkarmaya uğraşmışlar. Bu bağlamda kendisine bir not vermek beyhude olacak benim için. Zira skorlarla, hedeflerle, görevlerle ilgilenmeyen bir oyunu nicel değerlerle değerlendirmeyi garip buluyorum. Durup iki dakika kafa dinlemek isteyenlere de Wanderstop’u öneriyorum.

Ne İyi?

  • Türk insanının çay bağımlılığına hitap eden, kültürümüze uygun bir oyun olması
  • Yalın ve manidar anlatım tarzı
  • İnsanın içini ısıtan sanat tasarımı
  • Çeşit çeşit çay, çeşit çeşit MEYVELİ ÇAY

Ne Kötü?

  • Bazen komutlarınızı oyuna aktarabilmek için birkaç defa basmanız gerekebiliyor

SON KARAR: Stanley Parable ve The Beginner’s Guide’ın yapımcısından hedefi on ikiden vurmaya kasmayarak hedefi on ikiden vuran yalın ve sıcacık bir yapım

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu